Merhaba,
Umarım bayramınızın aileniz ve sevdikleriniz ile istediğiniz gibi geçmiştir. Buradan geçmiş bayramınızı kutlarım.
Bu yıl iki bayram tatilide uzun uzun olunca gezme/görme/keşfetme duygum ağır bastı. Evden bir hayli zaman önce izin alıp, erkenden sıvadım kolları. Nereye, ne zaman, nasıl gidilir? sorularına cevap bulmak için bir hayli uğraştım.
İlk bacakta Deniz'in yardımı ile ucuz uçak bileti bulundu, sonra MilesandSmiles yardımı ile Europcar'dan indirimli araba kiralandı. Avrupada otomatik araba bulmanın bu kadar zor olacağınu hiç düşünmemiştim. Sonra tatil planı yapıldı ve Zeyno ile ver elini Amsterdam, Brugge, Paris, Brüksel.
Son anda yapılan bir değişiklik ile plan tersten sona doğru ilerledi. Zeyno'nun arkadaşı da Paris'de bize katılmaya karar verince önce Paris, ve devamı ...
Ben bu kişisel nedenlerle son gidişimdir Paris'e. Neden mi? Oteldekilerin basit matematik sorularını bile cevaplamaktan aciz olmaları, restoranlardakilerin bize fransızca öğretmeye çalışmaları, kaba saba bakışları ve davranışları, yardımcı olmamak için gösterdikleri üstün çaba, komik bir aksan ile ingilizce konuşmaları ... Güneşli ve bazı zamanlarda eğlenceli olsada benim için yetti ve arttı.
Daha sonra Brugge geldik. Burası için ayarladığımız otel, pardon şato "Tudor Castle" diye geçiyor. Bizi iki tane orta yaş üzeri eleman karşılıyor ve kalabileceğimizi onaylıyorlar. Yaşasın, ortaçağdan kalma bir şatoda kalacağız. Sonra bize kapıyı kitlemeyi, acil durumlarda şu telefonu arayıp kendilerine ulaşmamızı falan... Biz ancak Brugge doğru giderken yalnız kalacağımızı anlıyoruz. 15-20 metrelik ormanın içinde bulunan şato gündüz gününe çok keyifli ve güzel görünsede, yalnız kalacağımız fikrinden çok hoşlanmıyoruz. Brugge'da gez,toz, yat,yuvarlan, yemekler, içeçeklerden sonra on buçuk gibi dönüş yolundayız. Ama bizi karşılayan orman, rüzgar ve hafif yağmur alışık olduğumuz korku filmlerine benziyor. Koşar adımlarla odaya gidip kapıyı kitliyoruz. Karşılıklı korkumuzdan dem vururken Zeyno 5.dk'da horlamaya başlamaz mı? Beni ise oldukça zorlu uyku çalışması bekliyor. Her tıkırdıya uyanıp, her gıcırdıda yerimden fırlıyorum. Yağmurun ve rüzgarın dışarda olmasıda çabası. Sabaha karşı sızmış olmalıyım. Yedi gibi Zeynep'in yataktan kalması ile benimde fırlamam bir oldu. Sabah yürüyüş yaptığımızda aslında ne kadar keyifli ve güzel bir yer olduğunu keşfediyoruz. Mevsiminde olsak böğürtlenleri bile mideye indirebilirdik.
Brugge ise oldukça eski, güzel korunmuş ve nispeten misafir perver bir yer. Çeşit çeşit çikolata, dantel, çiçek, patiseri dükkanlarının bulunması her daim vitrinlere bakmanıza neden oluyor. Ve kesinlikle bisiklet ile gezilesi yerler. Zaten yayalardan önce, bisikletlilerin önceliği var bu ülkelerde.
Kanal gezisi yapalım diye niyetlendik. Ama gel görki, beşindi dakikada başlayan yağmurdan dolayı sandalcının verdiği yeşil şemsiyelerden başka birşey göremedik. Geri dönüş yolunda biraz şans yaver gitti ve kanaldan Brugge manzaları görebildik. Bu da akşam yürüşünde gördüğümüz çok minik, oyuncak gibi bir ver. Derinliğini bilmediğimizden bize küçük geliyorda olabilir tabi :)
Devami geliyor olacak, şimdi iş için hazırlanmam gerek.
Sevgiler
Limon Çiçeği