Ben daha tatil anlatacağım. Bir ara yazabildiğim yerde fotoğraflara ulaşamadım. Fotoğraflara ulaştığımda yazamadım. Ve şimdi karşınızdayım.
Alaçatıda kalmıştık. Halen gelebildiğime emin değilim. Akşama doğru otelimizin olduğu Ilıca bölgesine gittik. Kaldığımız otelin yeri, manzarası ve çevre düzenlemesi çok ama çok güzeldi. Bahçesindeki, iskelesindeki itina hemen kendini belli ediyordu. Malum mevsim tam yaz olmayınca ve denize giren babayüğüt sayısı da az olunca, benim aşık oldum diyebileceğim iskele boştu. Önce gidip uzandık, bir zaman denize baktık, derin derin nefesimizi içimize çektik ve sonra hepsini bıraktık. İşte bu fotoğraflarda o iskeleden görüntüler. Görüntüler sabah erken saatlerine ait, dikkatli bakarsanız balıkçı teknesini görebilir ve biraz konsantre olusanız "pat pat pat" diye motor sesini bile duyarsınız. Ortam o kadar sessizdi ki !
Peki tamam ortamın sessiz olmasının nedeni benim bu fotoğrafları sabahın 6-7'de çekiyor olmam da olabilir.
Bir önceki güne dönersek. Ilıca'nın merkezine doğru anne cadde diyebileceğim caddeden yürüdük. Cadde dediğime bakmayın, sağlı sollu çok güzel müstakil, havuzlu evler vardı. Evler hem mimari açıdan göze güzel geliyor, hem de bakımlı bahçeleri ile sahiplerinden bir esinti sunuyorlardı. Biz hayran hayran evlere baka baka merkeze geldik. Dolmuşta sıkı sıkı öğütledikleri üzere kumrumuzu Kumrucu Şevki'de yedik. Yetmedi, midye dolmalarından da yedik. Üzerine de tek şekerli çaylar :)) Tabi bunları öyle hızla yaptık ki, ben fotoğraf falan çekmedim.
Ilıca aslında termalbir bölgeymiş. Biz pek termal olması ile ilgilenmedik. Lakin benim bir denize ayak sokma denemem varki, hemen geri çekme olarak bitti. Suyu çeşmeye göre normal zamanda daha sıcak olurmuş. Ben bir sıcaklık göremesemde...
Kumrularımızı yedikten sonra bu sefer Akdeniz'den alışık kumsaldan otele gitme denemesine başladık. Bu sefer o gördüğümüz güzel evlerin birerikişer arkasında kalan, tam denizde biten, hatta bazısının iskelesi olan, pek kumsal gibi olmadığı gibi halka açık bir yeri de olmayan sahilde bulduk kendimizi. Atlayarak, iskelelerin üzerinden geçerek, bahçeleri aşarak yola devam ettik. Otelede oldukça çok yaklaşmıştık. Buradaki evler ve bahçeler de çok güzellerdi. Biz yürümesek ortamda "çıt" sesi bile yoktu. Deniz bile o kadar sessizken, kendimizi sessiz sessiz konuşurken bulduk. Tabi bunu farkedince bastık kahkahaları. Aynı sakinlik bir sonraki günde vardı. Oraya daha önce çokca gidenler bu durumun pek normal olmadığını söyleselerde, Ilıca benim aklımda hep öyle kalacak. Sakin, sessiz, huzur veren, özen kokan...
Ilıca'dan sonrada Çeşme merkeze geçtik o bir sonraki gönderi konusu. Söz arayı bu sefer bu kadar açmayacağım.
Limon Çiçeği