Perşembe, Ağustos 23

Savaş Bir Yaşam Biçimi

Bu topraklarda savaş bir yaşam biçimi, ötesi yok. Yenilmeye karşı kırılmaz dirençlerimiz var, kemikleşmiş inançlarımız ve göçer toplum olmanın yükü halen omuzlarımızda. Halen herşeyimizi gögsümüze alıp taşıyoruz, yerleşik hayata geçip herşeyi yerli yerine bırakamıyoruz. Tam burada bağrımızda herşey ve bir birisi birşey diyecek olsa bize ait, bizle ilintili herhangi bir şeye acısını bağrımızda hissediyoruz bu sebeple.
Yenilmeye gelemiyoruz, hatta durumu bir savaş olarak niteleyemiyorsak, çekişme yaratıyoruz hemen. Hemen senaryoları alıyoruz kaleme, aslında öncesinde bu olmuştu, demek orada bunu demek istemiş, ben ne salağım orada bana taş atmış, onun nesi varmış, benim neden yokmuş, ben istersem olur ama istiyorum olmuyor, ne yani ben çekişmeyi kazanamıyor muyum ? Bitmeyen çekişme senaryoları, haa durum biraz daha ciddi ise bu sefer alıyoruz topları tüfekleri elimize başlıyoruz savaşa. Savaş bir yaşam biçimi bu topraklarda ...
Futbol maçını kaybetsek savaş karşı rakip takımın taraftarlarına, patron bizi eleştirse savaş bütün kapitalist patronlara, yandaki araba önümüze kırsa savaş bu sefer trafiğe, insanlığa, istediklerimiz olmuyorsa savaş bu sefer Allah’a kitaba ... Bitmiyor içimizdeki savaş ve bitmeyecek de. Bu topraklarda yaşam tarzı olmuş savaşmak. Militarist ataların torunları olarak yerleşik düzen orduya sahip olmanın ne demek olduğunu kavrayamıyoruz. “Fair Play” bize bir anlam ifade etmiyor. Her zaman heryerde savaşa neden arıyoruz, biz bulamazsak bile içinde yaşadığımız toplum hemen bir tane düşman yaratıp koyuyor karşımıza. Bu diyor, hadi savaş ! atalarımızdan yadigar genetiğimiz ile bilmeden kim düşman, kim dost savaşıyoruz ta ki herşeyimizi kaybedene kadar ve kaybettiğimiz de de anlıyoruz aslında savaşın taraflarını; kazananlarını.
Orduya giremeyen geçenler polis oluyor, polis olamayanlar internette ona buna hacklemek için atak gönderiyor, bunu da yapamıyorsa açıyor kırdılı-vurdulu bir oyun kendisini komutan sonra kumandan ilan ediyor, ordular kuruyor, ülkeler fethediyor, düşmanlar yeniyor ... Sonra ters giden herşeye hayatta aynı oyundaki gibi savaş açıyor ve bir türlü yenilmeyi hazmedemiyor. Sakin selim düşünemeyip, sadece yenilmiş olmanın dürtüsü ile bu diğerlerinin anasını bellemeye çalışıyor. Sonra gelsin dövüşler, savaşlar, vurdular, kırdılar ... Yerleşik düzene geçme, sanayi toplumu temellerini atıp hızlıca iletişim toplumu olma yolunda ilerlemek gerek.
Komutanların dediği gibi “ Uyguladım Marş, istikamet Gökyüzü !!”.
Bugün de böyle ...