Hep vermenin
iyi birşey olduğunu öğretildim hayatta. Daha küçükken kardeşime önce annemi,
sonra babamı, ablamı verdik. Ardından oyuncaklarımı, odamın yarısını, daha
sonraları maaşımdan bir parça, tatil paramın bir kısmı ve ne zaman ihtiyacı
olsa ben verdim. Verirken bazen aşırıya kaçtıklarım da olmadı değil. Daha o
ağzını açmadan bence doğru olanı verdim, bence yapması gerekene açılan kapıları
açıp verdim önüne. Gitsin yürüsün ve benim doğrularımla mutlu olsun diye. Ve ne
zaman benim doğrum ise o doğru sadece, tıpış tıpış da geri geldi çok geçmeden.
Sonra
kardeşim yetmedi anneme ve babama vermeye başladım. Orada kader değişmeye
başladığını farkedince, annemin annesi, babamın babası olduğumu farkedince yani
.. Yani dengeler değişince, roller karşıp, masalların başlangıcı gibi
olmayacaklar olunca .. Onlara da vermekten vazgeçtim.
Ama içimdeki
verme isteği bir türlü geçmedi. Bu sefer benden daha küçük tanıdık, arkadaş,
akrabalara vermeye başladım. Yine benim doğrularımla ve benim sınırlarımla. Bir
fark vardı, sanki biraz akıllanmıştım, bu sefer istediklerinde verdim. Elimde
olanı, verebileceğimi, bazı bazı biraz da zorlayarak.
Dur dedi
sonra bilge kadın/bilen kadın. Egonu at içine ve küçült dedi. Bu vermelerinin
esas sebebi kendini ispat etmek başkalarına. Aslında gizli gizli şişen bir egon
var ve sen iyilik adı altında aslında bencil bir eda ile seviniyorsun dedi.
Haklıydı. Hem de %100 haklıydı. Vermemeliydim ben böyle. Tutmalıydım kendimde,
kendimde kalmalıydı.
Sonra ego
yerine bu sefer içimdeki verme isteği şişti, tam kangren olmak üzereyken
farkettim.
Vermek
değildi bunca emek, vermek değildi bunca amaç.Aslında sadece ve sadece
paylaşmaya olan hasretti. Çok çocuklu aileden gelmenin, cümbür cemaat
akrabalarla büyümenin bir gereksinimiydi. Belki de ilk öğrendiğim duyguydu bu
benim PAYLAŞMAK.
Ne de olsa
önce annemi babamı paylaştım ben ablamla. Sonra aynı odayı, aynı simiti,
çikolatayı ve kardeşim gelince paydaşların sayısı artsa da paylaşılan aynı
kaldı. Azalan payına razı kalmak canımı zaman zaman yaksa da, paylaşmaktı.
Sonra havayı suyu paylaştım, güneşi ve ayı, aynı sırayı, sınıfı, aynı öğretmeni
paylaştım. Ben paylaşmayı öğrendim daha çok küçükken ve bildiğim tanıığım bu
duyguyu yabancılarştırdım kendime yıllarca. Çeşit çeşit hikayeler buldum ve
artık farketettim ki paylaşmak benimkisi. Kimse görmeden, kimseye duyurmadan ve
kimseye hissettirmeden paylaşmak aslında.
Bir çeşit
alış-veriş yani, bir çeşit döngü ve sağlıklı bir şey yani
Bir ömür
paylaşabilmek ve bir ömrü paylaşabilmek isteği ile öperim paylaşılmış
gözlerinizden ...