Salı, Ekim 20

Muhteşem Süleyman

Dönüp dolaşıp kendimi bu adamların ortasında buluyorum. Zincir şeklinde her birini incelemek ve daha detaylarına inmek istemiyorum. Raslantısal olarak elime gelmelerini seviyorum. Harold Lamb'ın Muhteşem Süleyman Kanuni kitabını aldım, bir zamanlar bu kitap hakkında çok şey duyduğumdam pek ısınmamıştım. Olayları hikaye gibi anlatması, kendince de olsa neden sonuç ilişkisi kurması gayet başarılıydı. Zaten hikaye gibi anlatılınca benim aklımda yer ediyor, araştırma temelli bir çalışma istememe nedenim de bu zaten.

Kronolojik veya alfabetik sultanlar serisini, kısa kısa hayat hikayelerini, onu yapmış bunu yapmışlardan çok sıkıldım. Sanki kendimi küçücük ilkokul sıralarında sınava giren lise öğrencisi gibi hissediyorum. Buna izin vermeyerek hikayemsi tarih kitaplarına devam, hayal edebildiğim sürece takılıp peşine gidebiliyorum.


Mesela bu kitabı okurken Süleyman hep benimle geziyordu, o olsa bu durumlarda nasıl bir padişah olurdu? sorusunu hep taşıdım cebimde. Verdiği kararları okurken, kapatıp uzun uzun düşündüm. Neler hissetmiş olabilir, neden bunu yapmış olabilir, kimler buna imkan vermiş olabilir?


Nerede hata yapmış? Yapmamış olsa şu an ben bu durumdan nasıl etkilenirdim? gibi heyecanlı sorularda cabası. Gel görki nasıl bir zalimlik, nasıl bir zoraki öğrenimdir yaşadıkları. İnsan en sevdiğini kaybedince bile yaşadığını ilk gününde bilirse, ondan sonra ne olabilir ki! Kardeş katlinin caiz olması, gerekirse şehzadelerini katletmek ve birgün gelip oğullarının katledileceğini bilmek ... İnsan bir ömür boyu bu fikri nasıl taşıyabilir? Ağır gelmez mi? Bir gün bile olsa sırf bu yüzden elin ayağın tutmamazlık etmez mi?

Hatun olunca mı böyle düşünüyor insan, yoksa bir soyun tek amacına hizmet böyle ağır bir yük mü?

" Tek İnsan Tek Gaye"

yazması kadar kolay mı?

Hiç sanmam