Pazartesi, Ekim 26

Renkler & Modeller & Hayaller

Her ay alınan, bazı aylar bir kaç tane alınan ev dergilerinden kesilip bir kenara koyduğum herşeyi çıkardım. Tam bir çekmeceyi doldurmuşum. Tekrar tekrar baktım ve hepsi birbirinden farklı olsalarda çok güzellerdi yine. Bunun ile kalmayıp bir de internette dönmeye başladım. Hangi renk hangi renk ile daha uyumlu, perde ne renk olursa duvar ne renk olmalı? Tarz dediğin şey ne demek? Ben ne istiyorum?

Mesela çok modern bir tarz belirlediğinizde, genel hatlar modern olsa da araya mutlaka başka / zıt birşey koymalısınız ki sıkıcılıktan kurutulun. Duvar beyaz, koltuk beyaz, yerler beyaz, halı beyaz... olmuyor mesela. Tabi bunu öyle dengede yapmalısınız ki, yoksa çingene çadırında buluverirsiniz kendinizi. Her renk birbiri ile güzel olmaz kabul, bu dergilerde çok güzel duruyorlar ama!

İnternette gezerkende gözüme neler çarptı bakın:

Farklı fikirler veren : http://mocoloco.com/indexpage2.php
Mobilya kısmını özellikle tavsite ederim: http://www.dezeen.com/
Çeşit çeşit: http://www.designboom.com/eng/
Ben en çok koltuk yanı sephapalarına bayıldım: http://www.designspongeonline.com/2009/01/end-table-roundup.html
Burada ise bütün dizayn etkinlikleri var, ben bir tanesine bağlantı veriyorum: http://www.designws.com/pagina/1wishlist.htm
Ve sevgili arkadaşımın önerisi ile kalbimi çalan renkler: http://contests.apartmenttherapy.com/2009/color/main/faceoff/65

Ben çıkamadım günlerce bunların içinden, ne istediğini bilmek kadar zor birşey yok şu dünyada!

Cumartesi, Ekim 24

30Th Birthday T-shirts


Bu yazıyı yazmayı sabırsızlıkla bekliyordum. Start verildi ve düşünceler hızla akmaya başladı. Olay mı ne? Tabi ki yaklaşan doğum günüm, benim, evet benim, hiç göster miyorum di mi? , hissetmiyorum zaten, onca yılı ne ara yaşadım, benim mi dopum günüm ?30, yok canım !

Şaka bir yana içimde anlamadığım bir kıpırtı var, ne değişecek? Bilmiyorum, zamanla bunu beraber göreceğiz. Birşeylerin kıpırtısı bu 30. Artık kocaman kadın olmuş olmamın, düzenli bir hayatı vaat etmiş olmamın, bilgili görgülü olmamın... Okurken bile gözlerinizin dört açılıp sen mi? senden bahsettiğimize emin misin? dediğinizi duyr gibiyim. Bir gün ablacağım bana şöyle dedi: " Valla kızım hiç yaşlanmayacaksın sen !", işte o zamandan bu yana yaşlanmıyorum ben. Tabi bunu biraz kendine çeki düzen ver artık anlamında demiş olma olasılığı da yüksek, ben işime geldiği gibi algıladım. 

Yaşlanmaktan korkuyor muyum? Hayır. Kendimi 40, 50,60 ,70,80 yaşlarımda hayal edebiliyorum. Çok mu gittim ? Gerçekten bu yaşlarda nasıl bir olduğumu düşleyebiliyorum. 90 konusundan çok emin değiğilim :) Tıbbı gelişmeler o zamana kadar mucizeler yaratırsa neden olmasın.

Şimdi bu anlamlı, öhö öhö önemli günde ve ne şanslıyım ki Cumartesi; alışagelmiş doğum günü partisi yapıyoruz. Bütün kızlar toplandık ve nedir? ne değildir? nereye gidilir? sorularına cevaplar arıyoruz. Yer konusunda birşeyler kesinleşmiş olsada, kaç kişi olacağız, pasta neyli olacak, 30 tane pembe mum bulabilecek miyiz? sorularımız halen baki.

Ne zamandır istediğim T-Shirtleri de bastırmayı planlıyorum, sayı belli olmayınca açıkta kalanlar olacaktır. Herşeyi mükkemmel yapmak zorunda değilim, o gün benim doğum günüm nasıl olsa, kimse bana en azından o gün kızmaz. Ben de istediğim kadar şımarır, kapris yapar, olmayan isteklerimde yerlere atlar tertertepinirim. Ciddiyim yaparım !

İnternet sağolsun, varolsun. Annenem olsa bu icadı bulunanın ruhunu şah ederdi her an. Bakınız ne güzel Tshirtler var. Cafe Press, sadece 30 için değil her yaş için; hem sadece Tshirt değil herşey var.

Favorilerim ise (zaten bir tane olsa şaşardım, çok seçenekliyimdir):



Product of 1979
Upgraded to Version 30.0 (işi katmazsam olmaz)

Seçmek her zaman niye bu kadar zor ? Büyümek ise en kolayı :)

Sevgiler

Çarşamba, Ekim 21

Gerçekler Acıdır

Biz Kadınlar ! Bu konu yüzyıllardır bizim dikkatimizi çeker, nerede buna benzer bir yazı görsek durur okuruz, nerede böyle bir film konusu varsa kızları toplar gider seyrederiz, olmadı bir akşam evde toplaşır izler, yorumlar yapar, kendimizi işin içine katarız. Bu zaafımızda bilindiğinden senaristler hiç boş bırakmaz bu alanı, her yıl mutlaka en az bir filmle karşılaşırız. Güzel kadın (bu biziz) başarılıdır, akıllıdır ve gel gör ki gönül işlerinde başarısızdır. İşte aynı biz; güzeliz, akıllıyız, başarlıyız ve yalnızız. Doğru mu? Doğru. Ve diğer başrol oyuncusu; yakışıklı, farklı açılardan etkileyici, bizim başarı anlayışımızdan farklı olsada kabul etmemiz gereken bir başarısı mevcut. Ve bu işte hayalimizde “Mr. Big”. Tabi ki mutlu son olmalı, ne olmalı ne yapmalı ve mutlaka mutlu sona ulaşmalı. Biz Türkan Şoray, Hülya Koçyiğitli eski türk filmlerinden öyle biliriz; bir son vardır o da mutludur. Aksi halde filimin ikincisi kesin çekilecektir. Oysa bir taraftanda tarihin derin izleri vardır: Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin ve Leyla ile Mecnun. Onlar mutlu sona erişememişlerse de eski zamanların çaresizliğidir der ve biz göreceli daha yeni filmlerdeki mutlu sonlara döneriz.



İşte bu filmde, bir kere daha iki cinsin ne kadar farklı olduğunu, ne kadar anlaşamaz olduğunu ve sonunda mutlaka birbirlerini kabul ettiklerini anlatıyor. Filmin sonunu söylemiş olmaktan hiç mi hiç gocunmuyorum, zira siz zaten böyle olacağını en baştan biliyorsunuz. Gülmek için, güzel 2 saat geçirmek için ve dünyanın geri kalanını biraz olsun unutmak için tavsiye edeceğim bir film. Sinema seyretmeniz önemle rica olunur, aksi takdirde yakışıklı erkek oyuncumuzu büyük boy göremezsiniz.

İyi seyirler

Salı, Ekim 20

Muhteşem Süleyman

Dönüp dolaşıp kendimi bu adamların ortasında buluyorum. Zincir şeklinde her birini incelemek ve daha detaylarına inmek istemiyorum. Raslantısal olarak elime gelmelerini seviyorum. Harold Lamb'ın Muhteşem Süleyman Kanuni kitabını aldım, bir zamanlar bu kitap hakkında çok şey duyduğumdam pek ısınmamıştım. Olayları hikaye gibi anlatması, kendince de olsa neden sonuç ilişkisi kurması gayet başarılıydı. Zaten hikaye gibi anlatılınca benim aklımda yer ediyor, araştırma temelli bir çalışma istememe nedenim de bu zaten.

Kronolojik veya alfabetik sultanlar serisini, kısa kısa hayat hikayelerini, onu yapmış bunu yapmışlardan çok sıkıldım. Sanki kendimi küçücük ilkokul sıralarında sınava giren lise öğrencisi gibi hissediyorum. Buna izin vermeyerek hikayemsi tarih kitaplarına devam, hayal edebildiğim sürece takılıp peşine gidebiliyorum.


Mesela bu kitabı okurken Süleyman hep benimle geziyordu, o olsa bu durumlarda nasıl bir padişah olurdu? sorusunu hep taşıdım cebimde. Verdiği kararları okurken, kapatıp uzun uzun düşündüm. Neler hissetmiş olabilir, neden bunu yapmış olabilir, kimler buna imkan vermiş olabilir?


Nerede hata yapmış? Yapmamış olsa şu an ben bu durumdan nasıl etkilenirdim? gibi heyecanlı sorularda cabası. Gel görki nasıl bir zalimlik, nasıl bir zoraki öğrenimdir yaşadıkları. İnsan en sevdiğini kaybedince bile yaşadığını ilk gününde bilirse, ondan sonra ne olabilir ki! Kardeş katlinin caiz olması, gerekirse şehzadelerini katletmek ve birgün gelip oğullarının katledileceğini bilmek ... İnsan bir ömür boyu bu fikri nasıl taşıyabilir? Ağır gelmez mi? Bir gün bile olsa sırf bu yüzden elin ayağın tutmamazlık etmez mi?

Hatun olunca mı böyle düşünüyor insan, yoksa bir soyun tek amacına hizmet böyle ağır bir yük mü?

" Tek İnsan Tek Gaye"

yazması kadar kolay mı?

Hiç sanmam

Pazartesi, Ekim 19

"Anna Karenina" Büyülüyor

Sezonu açtık, yaz tatili modundan çıkıp klasik Ankara kışındayız artık. Ne kadar kış henüz bastırmasa da, genel olarak kapalı alanlarda zaman geçirmeye başladık. Misal "Anna Karenina". 3 perdeden oluşuyor ve Tolstoy'un romanından uyarlanan bale gösterisi. Müzikler ve kostümler o kadar güzeller ki, konuyu biliyor olmanıza rağmen sizi içine alıp götürüyor. Arasıra gözlerinizi kapatmanızı ve müziği içinizde hissetmenizi öneririm.



Ben her zamanki gibi dilim dışarda o kızların nasıl o parmaklar üzerinde yürüyebildikleri, koşabildikleri ve dönebildiklerini inceledim. Hatta öyle dikkatli bakmışım ki, vucutlarına bakarak anatomi dersi yapılabileceğini anladım. İnsan vucudu nasıl eğitilebilir ve öğretilebilir birşey, bunu gözlerimle gördüm ve inandım. Tabi ikinci gün Road Runner olma isteğim haklı olarak kabardı.

Cumartesi, Ekim 17

Nufüs ve Cüzdanı

Bir bürokrasi zinciri daha tamamlanmıştır. Olay - muhtemelen bir yere sıkışmış kalmış - nufüs cüzdanımı bulamamam ile başladı. Ne de olsa heryerde lazım, ehliyetimde de TC Kimlik No olmasının avantajını heryerde kullansamda, biryerde  tıkanacağımı hissederek biran önce yenisi çıkartmaya karar verdim.


1. Adım: Muhtarlığa gidiniz, 1 adet fotoğraf götürünüz ve size yenileme işlemi için vereceği kağıdı alınız. Muhtarlar cumartesi çalışmazlar, bilginize.

2. Adım: Nufüs dairesine gidin (genelde şehrin en kalabalık yerlerindeler kendileri), sıra alın ve bekleyin.

3. Adım: Niye kaybettin be kardeşim edaları ile karşılanın güvenlik nedeni ile kuzenlerinizin kocalarının/karılarının adlarını sayın (haberiniz yoksa yandınız!)

4.Adım: Bir adet fotoğraf verin, bu fotoğrafın sizin olduğunuza dairecek oy birliği ile karar versinler, bana verdikleri için işlemlerim devam etti - aksi takdirde bir kaç sokak içerisinde bulabileceğiniz şipşakçıya gitmeniz istenecek sanırım.

5. Adım: Nufüz Cüzdanınızı alın ve 62 TL para ödenemiz gerektiğini öğrenin. Parayı mı tabi ki buraya ödemeyeceksiniz, bu çok kolay olurdu. Size verilen kağıda sıkı sıkı yapışıp devam edin.

6. Adım: Kaymaklığa gidin, Mal müdürlüğünü bulun ; 15 günde ödediğiniz için indirim alın, 46.5 TL. Elinizdeki makbuzu alın ve devam edin. Yine bir gün biryerlerde af çıkacaktır, zira acil başka birşeyi engellemesin diye bir an önce ödenmiştir.

7. Adım: Nufus dairesine tekrar gelin, makbuzu verin. Ellerim bomboş edası ile dolaşırken, bunu ödediğinize dair hiç bir belge sizde kalmamaktadır. Yani oradaki memurun eli değse kağıt kaybolsa, ödediğiniz bilgisi yok.

8. Adım: Gidin bir fotokopisini çektirin ve öyle teslim edin.


Tabi Nufüs dairesi ile Kaymakamlık her zaman alt üst katlarda değil, birbirleri arasındaki ulaşım için ne kadar zaman gerekir önceden kesitirin. Animallah birde öğle arası falan denk gelirse :)


2 saat 15 dk gibi bir zamanda Speedy Gonzalez edası ile bu zinciri de gururla tamamladım :)


İş şimdi bunu bir daha kaybetmemekte...


Not: Sonbaharın en güzel günleri bunlar

Pazartesi, Ekim 5

Olmayacak Olan Olursa

Çok özledim ben kendimi

İnsan kendisini özler mi? Kendisinden ayrı değil ki? Deli deli olma, ne demeye özledin şimdi kendini ?

Öyle mi ya ! Hiç kendini tanımadığın, bilmediğin olmadı mı? Hiç kendinin yapmayacağı şeyleri yaptığın ve buna devam ettiğin, hiç sevmediğin yemeyi yeyip ben bunu sevmem demediğin, hiç kormadığın halde uzun süre korktuğun ... Kendim diye bildiğinden ayrı düştüğün olmadı. Ben uzun bir zamandır böyleyim, kendim değilde; olmak zorunda olan kendimi yaşıyorum. Çok özledim ben özümü, içimi, birtanemi.

Neşesini özledim en çokda, yaşam sevincini. Her gördüğünü ilk defa görüyormuş gibi tepki vermesini özledim; ezberinde hiç bir şey olmadan insanlarla konuşmasını; yaşının farkında olmadan oradan oraya koşmasını; istediğini pat diye bağırmadan söylemesini ...

Ve daha bir sürü şeyini işte, özledim. Ne ilkbaharların gelişi ne de son baharların gelişi seni getiriyor bana; ne de bir an olsun geldiğini hissettiğim anlar uzun sürüyor, kaybolup gidiveriyor hemen.

İnsan kendisini özler mi hiç?

Ben özledim kendimi...

Not: Ankara'da bile limon yetiştirmeye inat edince 1 adet yumurta kadar, 1 adet ceviz kadar limonum oldu; birde yeniden çiçek açan bir dalım var :)